Her şey 1950 yılında bir Alman ilaç firması olan Grünenthal’ın her derde deva olacağını söylediği Contergan’ı piyasaya sürmesiyle başladı. İlacı geliştirenlerin hedefi, hamilelerin mide bulantısı şikayetini ortadan kaldırmak ve anneye sakinlik vermekti. ‘Contergan’ adını verdikleri ilaç ‘Thalidomide’ olarak da biliniyordu. Thalidomide uykuyu düzenliyor ve mide bulantısını önlüyordu. Çeşitli isimler ve reklamlarla 46 ülkeye pazarlandı. Depresyondan baş ağrısına kadar her şeye yardımcı olduğuna inanılan ve aşırı dozda kullanılması halinde dahi sorun yaratmayan Thalidomide, o yıllarda özellikle kadınların başucu ilacı oldu. Ta ki ilaçla ilgili acı gerçek keşfedilene kadar.
90 BİNDEN FAZLA DÜŞÜK, 10 BİN UZUVSUZ BEBEK
1950’li yıllarda başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa’ya yayılan o ilaç Avustralya kıtasına kadar ulaştı. Thalidomide artık 46 ülkedeydi. Reçetesiz satılıyordu, üzerinde de ‘Hamileler ve anneler kullanabilir’ yazıyordu fakat ilaç üzerinde yeterli testler ve hayvansal deneyler yapılmamıştı, hatta kimi denemelerde toksik durumlar fark edilmişti. Ancak bu güvensizliğe rağmen kimse sorunun üstünde durmadı. İlaç piyasaya sürülür sürülmez dönemin en çok satan ilacı haline geldi.
Neredeyse tüm dünyaya yayılan Thalidomide büyük felaketlere sebep oldu. 1950’li yılların sonlarına doğru dünyanın çeşitli bölgelerinde doğum yapan kadınların bebeklerinde sorunlar meydana geldi. Yeni doğan bebekler ya elleri ve ayakları gelişmemiş ya da tamamen kolsuz, bacaksız, sağır ve kör doğuyordu. Henüz gebe olan kadınlar ise düşük yapıyordu. Dünyanın çeşitli bölgelerinde bu tip uzuv kayıplarıyla dünyaya gelen bebeklerin tek ortak noktası annelerinin Thalidomide kullanmasıydı. 1962’de raflardan kaldırılan ilacın kullanıldığı 46 ülkede 90 binden fazla düşük ve 10 binden fazla engelli bebek doğumu kayıtlara geçti. O yıllarda uzuv kaybıyla dünyaya gelen bebeklere ‘yengeç bebekler’ adı verildi.
TÜRKİYE’DE SINIRDAN GİRİŞİNE BİLE İZİN YOKTU
Bu ilacın sınırdan girişine izin vermeyen iki ülkeden biri ise Türkiye’ydi. Dünyada birçok çocuğa ve anneye acı bir travma bırakan bu ilaç, gelen faciayı bilim sayesinde öngören başarılı ve kararlı bilim insanları sayesinde Türkiye’ye giremedi. İlacın sakıncalarını klinik araştırmalarla tespit edip girişini engelleyen ve nesilleri büyük bir felaketten kurtaran bu kahramanlardan biri de Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde bir dersliğe verilen veteriner hekim Ord. Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün’dü.
Atatürk’ün ‘umut vadeden kıvılcım’ olarak gördüğü gençlerden biri olan Süreyya Tahsin Aygün, 1895’te İstanbul’da dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini de İstanbul’da tamamladı. I. Dünya Savaşı sebebiyle Haydarpaşa Askeri Veteriner Okulu’ndaki eğitimine 1914’te ara vererek cepheye katıldı. Teğmen ve üsteğmen rütbesiyle orduda önemli görevler aldı. 1922’de İstiklal Madalyası’na layık gördüldü, 1924’te kazandığı bursla ‘bakteriyoloji, viroloji ve bulaşıcı hastalıklar’ üzerine eğitim almak amacıyla Almanya’ya gitti ve 1926’da Berlin Yüksek Veteriner Okulu’nda doktorasını tamamladı. 1927’de Atatürk’ün çağrısıyla Türkiye’ye dönen Aygün, Türkiye’yi büyük bir facianın eşiğinden kurtardı. Peki, bunu nasıl başarmıştı?
Konuyla ilgili bilgi veren Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı ve Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Türkiye 1960’larda Almanya ve etrafını izleyen, modaya da uyan bir ülkeydi. Thalidomide’nin Türkiye’ye girip girmemesiyle ilgili mevzuata iki faktör etken oldu. Birincisi Şükrü Kaymakçalan Hoca’nın ‘Bu ilacın hayvan çalışması yok, ne kadar güveneceğiz?’ demesi, ikincisi de Süreyya Tahsin Aygün’ün elinde olan ilaçla tavuk embriyosu üzerinde embriyo gelişimini bozduğunu göstermesi” ifadelerini kullandı.
‘KOCA BİR NESLİ KURTARAN BÜYÜK KAHRAMAN’
Süreyya Tahsin Aygün’ün değerli bir bilim insanı olduğunu, aynı zamanda Prof. Dr. Şükrü Kaymakçı’yla birlikte bakanlığı ruhsat verilmemesi konusunda ikna ettiklerini söyleyen Prof. Dr. Uzbay, şu ifadeleri kullandı:
“Süreyya Tahsin Aygün yeni kuşağın bilmediği çok önemli bir isim. Biz tıp derslerimizde bunlardan bahsetmeliyiz. Mesela okuduğum dönemde bana adından bahsedilmedi. Çok sonradan fark edip buldum, hakkında konuştum. Yurt dışında doktorasını yapmış, orada çok parlak bir geleceği varmış ama ülkesine dönüp önemli işler yapmış. İnsanlığa hizmet etmiş. Bilimin milliyeti yoktur. Önemli olan ihtiyacın nerede olduğudur. Süreyya Tahsin Aygün ihtiyacın olduğu yere gelmiş.”
Bugün hâlâ ‘koca bir nesli kurtaran büyük kahraman’ olarak anılan, çalışmalarıyla bilim dünyasına öncülük etmiş Aygün, 9 Aralık 1981’de hayata veda etti. “Beni yetiştirdi” dediği bu topraklara olan vefa borcunu gerek Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği mücadeleyle, cumhuriyete her defasında borçlu ve minnettar olduğunu göstermek amacıyla ardında bir sürü çalışma ve bilimin ışığında yetiştirdiği öğrencilerini bırakarak ödedi.
‘BÜYÜK KEŞİFLER YAPILABİLECEĞİNE İNANIYORUM’
Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak amacıyla Samsun’a ayak basmasının 105. yıl dönümünde, gençlere ithaf edilen bu güne özel olarak Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Özellikle gençleri Türkiye’de kalmaya, onların çalışmalarını da teşvik etmeye gayret ediyorum. Bu bir çözüm değil. Beyin göçü çok kötü bir şey. Yararlanabileceğimiz beyinlerden ülkemizde faydalanmamız gerekiyor. Bana da teklif yapıldı, ben de ABD’ye burslu olarak gittim. Ancak o dönemde dönmeyi tercih ettim. Şizofreni ilacı geliştirmek için çalışıyordum. Ülkeler bilimle gelişiyorlar. Bilimle gelişen ülkeler iç savaş yaşamıyor, bunalım yaşamıyorlar” dedi.
Hem Atatürk’e hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda şehit olan askerlere borcumuz olduğunu ifade eden söyleyen Prof. Dr. Uzbay, “Yeni bir devlet kurmuşuz. Kurduğumuz bu devlet eğitimi öncelemiş, kısa sürede hastalıkların çözümünü bulmuşuz, nüfusumuzu artırmışız, çok güzel işler başarmışız. Eğitimde önemli bilim insanları yetiştirmişiz, üniversiteler açmışız. Bizden öncekiler canlarını feda etmese bunlar olur muydu? Onların konforu üzerinde yaşıyoruz. ‘Burada bir şey yapılmaz’ fikrine ben katılmıyorum. Ben bu ülkede bir şeyler yapılabileceğine inanıyorum. Hatta büyük keşifler yapılabileceğini de düşünüyorum. Bunu aşılamaya çalışıyorum” diyerek sözlerini noktaladı.